10 Eylül 2011 Cumartesi

OLOF PALME / Bilinmesi gereken bir hayat....

“Filistin’den Sahra çölüne, Güney Afrika’dan Vietnam’a bütün bayraklar bugün yarıya inmeli. Dünyamıza barış getirmeyi amaçlayan Palme, sadece 8 milyon kişilik İsveç’in değil tüm dünyanın lideriydi” Yaser Arafat


Yeniden Merhabalar,
Bir önceki yazımda İsveç'li önemli bir politikacıya özel olarak başlık açmak istediğimi yazmıştım. Evet o kişi, Olof Palme.Yazı , alıntılarla devam edecek.Alıntıları aldığım yazının yazarı için Olof Palme bir kahraman. Gerçekten de hayatını okuduğunuzda ; insanlık için, dünya barışı için,   kendinden çok ötekini düşünmüş olan bu insan , insanlık ve Dünya için güzel hayalleri olan biz gibilerinin en güzel, en cesur, en insan kahramanlarından biri olmalı.


''Palme, Litvanya göçmeni bir ailenin çocuğu olarak Stockholm’de dünyaya geldi. Yıl 1927’ydi ve dünya, kısa süre içerisinde gelecek olan ekonomik buhranın belirtilerini yaşamaktaydı. İsveç, 1. Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını korumuştu. Maddi kayıplara uğramamıştı ama savaşın, üretimi canlandıran etkisinden de faydalanamamanın zorluğunu çekiyordu. Palme, üst sınıf bir ailenin mensubuydu ve eğitimini tamamlamak için Amerika Birleşik Devletleri’nin yolunu tutmuştu.1951 yılında, Sosyal Demokrat Hareket’in öğrenci birliğine girdi. Bir yıl sonra İsveç Öğrenci Birliği’nin başkanı oldu. Palme’nin sosyal demokrasiye kayışı temelde iki sebebe dayanıyor: Birincisi; 1940’lı yılların Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan derin sınıfsal ve ırksal ayırımlar. İkincisi; 1953 yılında, Asya’ya yaptığı bir gezide, emperyalizmin bütün kötü yönlerine gözleriyle şahit olması. 1967 yılında Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Palme, Erlander’in 1969 yılında istifa etmesiyle başbakanlık görevine getirilir. Bu koltuğa, ateşli öğrenci liderliğinden gelen Palme’nin oturması, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, emperyalist batı devletlerini rahatsız etmeye yetmişti. Palme’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nin ayrımcı ve emperyalist politikalarına karşı olduğu zaten biliniyordu. Merak edilen şey; yüzyıllardır tarafsız politikası ile tanınan İsveç’in, dünya siyasetinde özellikle batı karşıtı bir pozisyon alıp almayacağıydı.
Palme, göreve gelir gelmez, alışılmış İsveç tarafsızlığının dışında politikalar izlemeye başladı. Batı politik süreci, kendi medeniyetlerinin diğer milletlere yaşattığı olumsuzlukları tartışmaya açan bir yapıya sahip değildi. Palme, dünyanın daha yaşanabilir bir yer haline gelebilmesi için öncelikle üç sorunun çözülmesi gerektiğini savunuyordu; ABD’nin yayılmacı politikası, Üçüncü Dünya Ülkelerinin ekonomik durumları ve ırksal farklılıklar sorunu. Bu üç sorunun çözümüne ilişkin atılacak her adım, emperyalist düzeni temelinden sarsacak hasarlar yaratabilirdi. Palme, kısa sürede özellikle Afrika ve Doğu halklarının idolü haline geldi. Ezilmişler onu seviyordu ama tekerine çomak sokulan büyük devletler, Palme’nin varlığından rahatsızlık duymaya başlamıştı. İşte tam bu yüzdendir ki, suikastın ardındaki güçler yıllar boyunca bulunamamıştır. Palme’nin varlığından rahatsız olan o kadar güç vardır ki…

Palme, sosyal demokrasinin ulusal boyutuyla değil, evrensel boyutuyla da ilgilenmeye başlamıştı. Onun için Vietnam’ın, Filistin’in veya Güney Afrika’nın İsveç’ten herhangi bir farkı yoktu. Palme, ikinci büyük tepkisini Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ı İsveç’e davet ederek koydu. Arafat’ın bir devlet başkanı gibi davet alması, başta ABD olmak üzere birçok ülkenin tepkisini çekti. Çok kısa bir süre sonra, Devlet Başkanı Fidel Castro’nun davetlisi olarak Küba’ya gitti. İkili temaslar sırasında, nükleer silahların üretiminin yasaklanması çağrısı yaptı. ABD merkezli Palme karşıtlığı, İsveç’te de taraftar toplamaya başladı. Sağ partiler, İsveç politikasının git gide Sovyetler Birliği etkisine girdiğini iddia etmeye başladı. Palme, 90’lı yılların başında bağımsızlığını ilan edecek olan Baltık ülkelerine sempati duyan bir politika izliyordu. Palme Güney Afika’da, beyaz ırkın mutlak hâkimiyetini öngören “Apartheid” politikasına da ciddi eleştiriler yöneltmişti. Bu politikaya göre ülke, ırk temelinde sosyal sınıflara ayrılıyor, her sosyal sınıfın hakları da katı şekilde düzenleniyordu. Bu düzenlemenin en tepesinde de “beyaz ırk” yer alıyordu. Palme, dönem dönem Güney Afrika’da mücadele veren zenci çoğunluğun liderlerini İsveç’e davet ediyordu. Palme, 1976 yılına kadar başbakan olarak görev yaptı. Altı yıllık bir aradan sonra, 1982 yılında tekrar başbakan oldu. Sert politikasına kaldığı yerden devam etti. Ajandasının en üst sıralarında, Güney Afrika’da yaşanan ayrımcılık ve İsrail’in Filistin topraklarında uyguladığı şiddet politikası vardı. İsveç, ekonomik olarak da en rahat dönemlerinden birini yaşamaya başlamıştı. Sınırlarını, yaşadıkları topraklardan göç eden mültecilere açma kararı aldılar. Özellikle 80’li yılların başında, dünyanın birçok bölgesinden mülteci, İsveç topraklarına yerleşmeye başladı. Bu mültecilerin arasında Türkiye’den göçen PKK yandaşları da vardı. PKK, İsveç’in bu himayeci politikasından çok iyi yararlandı. Kendilerine tanınan hakları, örgütlenme ve Avrupa merkezli eylemleri yönetmek için kullandılar. PKK’nın terör eylemleri Palme’yi zor durumda bırakmaya başlamıştı. İnsanı sebeplerle kabul edilen mülteciler, başka topraklarda, başka insanların canını yakacak eylemleri planlıyordu. Palme’nin, PKK’yı “terör örgütü” olarak nitelemekten başka çaresi kalmamıştı. Nitekim öyle de yaptı. Örgütün ileri gelenlerinin, İsveç’te bulunmasını engelleyecek düzenlemeler üzerinde çalışmaya başlamıştı. 1986 yılıydı ve bu çalışmalardan arttırdığı bir akşamüstünde, eşiyle birlikte sinemaya gitmişti. Sinema çıkışı, arkasından iki el ateş eden saldırgan, modern tarihin en “insancıl” politikacılarından birinin hayatına son noktayı koymuştu. Palme, halklar tarafından sevilen, yönetimler tarafından nefret edilen bir politikacıydı. Halkının arasında korumasız geziyor, günlük yaşamında toplu taşıma araçlarını kullanıyordu. Suikast sonrası şüpheler birçok kişi ve örgüt üzerine yoğunlaştı. O kadar karışık bir politik yaşamı vardı ki, kimin tarafından öldürülmüş olabileceği hâlâ çözülemedi.
       Olof Palme, geçtiğimiz yüzyılın en önemli politik karakterlerinden biriydi. Adına hâlâ dünyanın dört bir köşesinde anıtlar dikiliyor, sokaklar açılıyor. Barış ve insanlık konulu konuşmaların bir yerinde mutlaka onun adı geçiyor…Ve bütün dünya, bu barış adamının katilinin bulunmasını bekliyor.

İsveç Devleti, soruşturma kapsamında bu güne kadar 50 milyon dolar harcama yaptı
Soruşturma boyunca alınan ifadeler 700 bin sayfayı geçti.
Suikastı aydınlatacak bilgiyi verene 10 milyon dolar ödül var.
“Filistin’den Sahra çölüne, Güney Afrika’dan Vietnam’a bütün bayraklar bugün yarıya inmeli. Dünyamıza barış getirmeyi amaçlayan Palme, sadece 8 milyon kişilik İsveç’in değil tüm dünyanın lideriydi” Yaser Arafat
Palme kendini öne çıkarmayan mütevazı bir insandı. Kuyruklarda dirsek gücüyle öne geçen, her konuda “avanta” peşinde koşan, menfaatini her şeyden üstün sayanlardan değildi. O, köşedeki meyhaneye gidecekse, en güzel masayı önceden ayırtmaz, yavaşça içeri süzülüp “boş yer var mı?” diye sormayı tercih ederdi. Dünyanın neresinde olursa olsun, ezilmiş birileri varsa, Olof Palme için ayrı bir önem taşırdı. İster Pakistanlı ister Güney Afrikalı olsun… İsveç, Olof Palme yönetiminde, dünyada tüm aşağılanan ve işkence gören insanların en yakın müttefiki olmuştu.
18 Mayıs 1983
İsveç’in küçük bir sahil kasabası. Palme, kasaba sakinlerinin sıklıkla ziyaret ettiği bir parkta konuşma yapıyor. Konu: İsveç’te Yaşayan Yabancılar. Konuşma bittiğinde Palme, dinleyiciler arasında bulunan dört yaşındaki bir çocuğu kucağına alıyor. Etraftakiler başbakanın, yabancı bir ailenin çocuğuyla olan bu samimiyetini kaçırmamak için deklanşörlere basıyor. Palme, çocuğu ailesine vermeden önce, eline imza atıyor. Dört yaşındaki çocuk, elindeki imza gitmesin diye günlerce yıkanmıyor. Uzun uğraşlar sonrasında, eline torba bağlayarak banyo yapmayı kabul ediyor. Palme’nin attığı imza onun için çok önemli… Üç sene sonra, Palme’nin öldürüldüğünü duyduğunda çok üzülüyor. Tam 23 sene sonra, hayatında tanışma fırsatı bulduğu ilk devlet adamı olan Olof Palme’nin anısına okuduğunuz yazıyı kaleme alıyor. Olof Palme, benim ilk siyasi kahramanımdı. Ve ben onu her zaman, parkta elime imza atan amca olarak hatırlamaya devam edeceğim.
(İlk Yayın : Esquire) ''


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder